Malum seçime çok az kaldı. Olağanüstü bir durum söz konusu olmadığı takdirde önümüzdeki 4 yıl seçim yok. Durum böyle olunca da siyasiler amiyane tabirle bol keseden atmaya, vaat üstüne vaat sıralamaya başladı. Öyle çok vaat var ki artık hangi siyasi partinin, hangi siyasetçinin, ne vaat ettiğini karıştırır olduk. Bu arada bazı vaatlerin “resmen siyasi rüşvete” dönüştüğünü söylemek yanlış olmasa gerek.
Evet; seçime doğru son sürat gidiyoruz. Şöyle arşivi tarayıp geçmiş seçimlerde de bol keseden vaat var mıydı diye baktım. Geçmişte de vaat vardı. Ama bir farkla, bu kadar uçuk, bu kadar gerçekleşmeyen ve bu kadar tekrarlanan vaadin olmadığını gördüm.
Sonra birde dönüp kendi şehrime baktım, bizde durum nedir diye. Gördüm ki bizdeki vaat bolluğu neredeyse ülkenin hiçbir şehrinde yok. Mesela; “Şanlıurfa’ya 463 proje.” Kimse kusura bakmasın ama ben bu kadar proje görmedim, gören varsa beri gelsin. Zaten her seçilen belediye başkanı söz verdiği vaatleri yerine getirseydi, Şanlıurfa şimdi uçmuştu resmen. Yani anlayacağınız vaatlerin çoğu maalesef Billboardlarda, bez afişlerde kaldı. Keşke dünden bugüne tüm vaatler gerçekleşseydi bizde gururla bunları sırala saydık. Fakat nerede.. Sevgili başkanların başka işleri ve enerjilerini harcayacakları başka anlar var sanırım.
Fakat Şanlıurfa’yı hafife alan yanılır. Çünkü Şanlıurfa her zaman ilkleri başaran bir şehir olmuştur. Galiba bu kez de öyle olacak. Kendi sesine kulak vermeyen, isteklerine sırtını dönenleri her zaman cezalandırmış, bu kez de böyle bir ceza kesecekmiş gibi bir hava seziyorum.
YOKSULLUK VE AÇLIK SINIRI
Öyle bugüne kadar asgari ücretin altında emekçi çalıştırarak, seçime günler kala kalkıp yüzde 100’lerin üzerinde zam vererek, bakanları getirip öncekiler gibi sözde kalan “dev projeler” açıklayarak, ya da 7 Nisan'da oynanacak Fenerbahçe, Galatasaray Süper Kupa karşılaşmasını Şanlıurfa'ya aldırarak, bunun üzerinden propaganda yaparak bu işler olmuyor.
Neden mi olmuyor açıklayayım: Çünkü vatandaş her geçen gün daha yoksullaşıyor. Geçinmek her geçen gün daha zorlaşıyor. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Şubat 2024 “açlık ve yoksulluk sınırı” açıkladı. Buna göre 4 kişilik bir aile için açlık sınırı 16 bin 257, yoksulluk sınırı ise 52 bin 955liraya ulaştı. Bu parayı ne kadar emekçi kazanıyor. Ya da şöyle söyleyeyim; Şanlıurfa’da ne kadar 4 kişilik aile var ve ne kadarının evine bu kadar para giriyor.
Girmiyor. Yüzde 100’ün üzerinde zam veren Büyükşehir ve Viranşehir gibi belediyeler, bunu itiraf ediyor zaten. Bu kadar zamla 34 bin lira ancak bulundu. Bu rakam gösteriyor ki emekçiler bugüne kadar karın tokluğuna çalışmış ve seçim olmasaydı böyle devam edecekti. Gerçi tüm ekonomistlerin öngördüğü üzere bu zamlar seçim sonrası kuşa dönecek, hatta şimdiden bile bir anlam ifade etmemeye başladı.
BORCA TAKLA ATTIRMAK
Bir hukukçu olarak her yıl icralık olan vatandaş sayısının sürekli arttığını biliyorum, görüyorum ve daha da artacağını öngörüyorum. Kredi kartı düzenlemesi bunun işaret fişeği. Çünkü kredi kartı borçları 1,7 trilyon lirayı aştı. Bunun üzerine Merkez Bankası, kredi kartı kullanımı hakkında yeni düzenleme sinyali verdi. Olası düzenlemeler arasında kredi kartı limitlerine ve kredi kartı taksitlerine sınırlama getirilmesi gibi önlemler gündeme geliyor.
Bankalar Birliği verilerine göre, Temmuz 2023’de bireysel kredisini ödeyemeyenlerin sayısı 78 binden 96 bine, bireysel kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısı ise 100 binden 114 bine ulaştı. Bireysel kredi yada kredi kartı borcunu ödemeyerek yasal takibe düşenlerin oranı da 180 bine çıkarak aylık yüzde 52 artış gösterdi. Yani önümüzde hiç de iyi günler yok.
Vatandaşın kazancı yetmediği için kredi kartı kullanıyordu. Ama bunun bile ödeyemiyor, piyasa jargonuyla “takla” attırıyordu. Takla attırmak, bir bankanın kredi kartıyla öbürünün asgarisini, o kredi kartıyla bir başkasının asgarisini ödeyip ya da kredi kartının asgari borcunu ödedikten 5-6 gün sonra geri çekmeye “takla” attırmak deniyordu. Dolayısıyla bu düzenleme gerçekleşirse zor durumda olan vatandaş, daha da zor durumda kalacak.