Gelin sizlerle bir yolculuğa çıkalım!
Önce kendi benlik aynamızın tozunu silerek hazırlık yapalım.
Sonra da “kendimize” gönül gözü ile bu aynada bakarak başlayalım. Tozları alınmış kendi benlik aynalarında “kendilerine” böyle bakabilenlerle el ele vererek, birbirimizi daha çok severek; karamsarlıkları, sıkıntıları, dertleri unutarak çıkalım yola ve korkmadan yürüyelim geleceğe birlikte.
Adı “Umuda Yolculuk” olsun bu serüvenimizin.
Daha başından itibaren görerek zorlukları, ama yılmadan güçlüklerden, devam edelim yolumuza.
Karşımıza çıkacak kilitli kapıların şifrelerini çözecek, önümüzü kesip bizden parola soranları susturacak sihirli sözcüğümüz “umut” olsun.
Yeryüzündeki bütün savaşların biteceğini; çiçeklerin kurşunlardan, barışın savaşlardan, sevginin nefretten daha güçlü ve etkili olabileceğini umut edelim. Kan ve gözyaşı denizlerinin yerini barış ırmaklarının almasını; dostluk ve kardeşliklerin, kin ve öfkeyle beslenen düşmanlıkları yenmesini düşünerek devam edelim yola.
Yalanın, gıybetin, aldatmaların; sömürünün, talanların, rüşvetin, yolsuzlukların ve bütün kötülüklerin sonsuza kadar devam edeceğine inanmak yerine doğruları, gerçekleri, dürüstlüğü, iyilikleri hayata hâkim kılacağımızı umut edelim.
Yatsıya kadar yanacak olan yalancının mumunun evrenimizi ışıtacağını, ısıtacağını sanmaktansa, yıkılmayacak doğru duvarlar olalım, olanları bulalım; bulamazsak bu doğruluk duvarlarını kendimiz inşa ederek başkalarının umutlarının boşa çıkmamasını gerçekleştirmiş olalım.
Hem öksüz hem yetim, güçsüz ve çaresiz olduğumuzu zannederek bunalmak yerine başımızın şefkatle okşanacağını ümit edelim. Çaresizliklerimizin çaresi olabileceğimize kendimizi ve bütün çaresizleri inandıralım.
Sahipsizlerin Sahibi’ne sığınarak başımızı dik tutalım bütün zorluklara, imkânsızlıklara ve her şeye rağmen.
Bakalım aydınlık ufuklara, umutla!
Sımsıkı sarılarak birbirimize, kucaklayalım bizim olan yarınları…
Gözlerinde ve yüreklerindeki yaşlarla sofralarına aş bekleyenlerin mahzun ve onurlu umutlarına arkadaş olalım. Kendimizi yoksullara acıyarak kandırmayalım. Kendi yoksulluklarımızın ve yoksunluklarımızın farkında olabilmenin umudunu yeşertelim yüreğimizde.
Fakirin ekmeği olan umudu alıp bir kenara bırakalım. Onun yerine yoksullara gerçek ekmek vermenin, hatta yoksullukları ortadan kaldırmanın çarelerini arayalım. Bu konuda umutlu olup da çağrı bekleyenlerin varlığını unutmayalım. “Komşusu aç iken tok yatan” olmayalım. Bu komşuluğun oturduğumuz lüks evler ve sitelerle sınırlı olmadığını ve bu ikazın evrensel sorumluluklar içerdiğini aklımızdan çıkarmayalım.
Bütün adaletsizlikleri, haksızlıkları; birilerinin daha güçlü olabilmek, daha çok sömürebilmek adına yaptığı bütün zulümleri, zorbalıkları ile böyle bir dünyayı kabullenmek zilletinden kurtulacağımız günlerin umudunu taşıyalım yüreğimizde. İnsan olabilmemiz için bunun şart olduğunu unutmayalım. Unutanlar varsa, yüreğimizdeki umudu onlara da aktaralım.
Umudumuzu yitirmeyelim ne olursunuz!
Kaf Dağı’nın arkasında olduğu söylense de umut için umutsuzluğa kapılmayalım. Kafdağı dediğiniz, hemen yüreğinizin yanı başında bir yer. Elinizi uzatsanız zirvesine ulaşacaksınız.
Gelin sizlerle bir yolculuğa çıkalım. Hemen, şimdi, bugün!
El ele vererek, birbirimizi daha çok severek; karamsarlıkları, sıkıntıları, dertleri unutarak çıkalım yola ve korkmadan yürüyelim geleceğe birlikte.
Adı “Umuda Yolculuk” olsun bu serüvenimizin.
Daha başından itibaren görerek zorlukları, ama yılmadan güçlüklerden devam edelim yolumuza.
Yürüyelim:
“Dağ başını duman almış
Gümüş dere durmaz akar
Güneş ufuktan şimdi doğar
Yürüyelim arkadaşlar…” diyerek.
Biz yürüdükçe:
Sesimizi yer, gök, su dinlesin…
Umut adımlarımızla her yer inlesin…
Yürüyelim arkadaşlar…
Bu yürüyüşümüzün adı, “Umuda Yolculuk”tur, unutmayın sakın…
Bu yolculukta arkanıza değil; hep önünüze, yarınlara bakın.
Tozları alınmış benlik aynalarınızda kendinize inanarak bakın.
Umuda yürürken sadece yüreğinize bakın…
Yorumlar
Kalan Karakter: