Geçtiğimiz hafta işçi ve emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı idi. 1 Mayıs, dünya üzerindeki pek çok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de resmi tatildi. İşçiler, emekçiler 1 Mayıs'ta meydanlara inerek hem taleplerini haykırdı, hem de halaylar çekerek eğlendi.
1977’deİstanbul Taksim Meydanındaki kutlamalar sırasında sol görüşlü göstericilere yönelik saldırıda yaklaşık 42 kişi ölmüş, 200’ün üzerinde kişi ise yaralanmıştı. Bu nedenle 1977 kutlamaları tarihe, “Kanlı 1 Mayıs veya 1 Mayıs Katliamı” olarak geçti. O günden bu güne istisnalar hariç Taksim Meydanında kutlamalara izin verilmedi. Bu yılda böyle oldu.
Bu hatırlatmayı yaptıktan sonra asıl meseleye geleyim. Ülkemizin yani geleceğimizi ilgilendiren hukuki yönünde ağır basan ve de sürekli olarak gözden kaçan veya kaçırılan “Çocuk İşçiliğinin” geldiği boyutu hatırlatmak istiyorum.
Çocuk işçi; yasalar ve gelenekler açısından belirlenmiş bir yaşın altında olan ve çalıştırılan çocukları ifade eder. Bu uygulama birçok ülke ve uluslararası yapı tarafından insani sömürü olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla hem aileler, hem de çalıştıranlar tarafından çeşitli hukuki bağlayıcılığı bulunmaktadır. Çünkü çocuk işçiliği, temel bir çocuk hakkı ihlalidir ve çocukların sağlığı, eğitimi, gelişimi ve refahı için önemli bir tehdittir.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine en az 720 bin çocuğunun yani çocuk nüfusunun yüzde 4,4'ününçalıştığını göstermektedir. Sokakta çalışanlar da dahil olmak üzere, çalışan çocukların yüzde 45,5 hizmet sektöründe, yüzde 30,8'i ise Şanlıurfa’yı yakından ilgilendiren tarımda, yüzde 23,7'siendüstriyel imalatta, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerde çalışmaktadır.
Bu arada bir başka sorun kentimizi de ilgilendiren Suriye iç savaşı nedeniyle mülteci çocukların çalıştırılması meselesidir.
Türkiye'de çocuk işçiliğinin başlıca nedenleri arasında çocuk yoksulluğu, sosyal korumadaki eksiklikler ve kayıt dışı ekonomi vardır. Türkiye'deki istihdamın yaklaşık üçte biri yani yüzde 30’u kayıt dışı sektördedir ve bu nedenle, çocuk haklarına tam olarak uyulmasını sağlamak çok kolay olmamaktadır.
Çocuk işçiliği elbette ki, sadece bizim ülkemizin sorunu değildir. Uluslararası Çalışma Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu, dünya genelinde 160 milyon çocuk (Bunun63 milyonu kız, 97 milyon erkek) işçi bulunuyor. Yani dünya genelinde neredeyse her 10 çocuktan 1'i "çocuk işçi" olarak çalışırken, en azgelişmiş ülkelerde ise bu oran her 5 çocuğun 1 inden fazlasına karşılık geliyor.
Çocuk işçiliğinin bu kadar fazla olması eğitim öğretime de yansımaktadır. Bu da ülkemizin geleceği açısından başka bir tehlikeyi işaret etmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2023-24 örgün eğitim istatistiklerini baz alan araştırmalara göre, okul dışında kalan çocuk sayısı yaklaşık 612 bin.
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği ve Eğitim Raporu Girişimi’ne göre ise öğrencilerin yüzde 31'i okuldan önce hiç kahvaltı yapmıyor. Yüzde 19,2’si parası olmadığı için en az bir gün aç kalıyor. Ayrıca, öğrencilerin yüzde ikisi okuldan sonra hiç akşam yemeği yemiyor.
İş Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin yerel ve ulusal basından, çocuk işçilerin ailelerinden ve mesai arkadaşlarından edindiği bilgilere dayanarak hazırladığı rapora göre ise, 2013 - 2024 yılları arasında en az 742 çocuk, iş kazaları sırasında çalışırken hayatını kaybetti.
Tüm bu veriler, çocuk işçiliğinin ülkemizin kanayan yarası olduğunu gösteriyor. Dolayısı çocuk işçiliğini önlemeliyiz. Yoksa sağlıklı bir geleceğimiz olmayabilir.
Yorumlar
Kalan Karakter: