Dikkat ediyorum da son dönemde, özellikle Şanlıurfa’da, insanların giderek daha fazla asosyal hale geldiğini gözlemliyorum. Elbette bu durum tüm dünyada yaşanıyor ama Urfa’da etkisi çok daha derin, çok daha sarsıcı. İnsanlar artık her şeyini sosyal medyada paylaşmaya çalışıyor. Gülüşünü, öfkesini, yemeğini, ziyaretini, fikrini… Adeta gerçek yaşamı değil, dijital bir vitrini yaşıyor gibiler. Bu tablo beni hem düşündürüyor hem de üzüyor. Çünkü Urfa, eski Urfa olmaktan çıkıyor. En büyük nedenlerinden biri de insanların gereğinden fazla sosyal medyaya bel bağlaması, sosyal medyadan medet ummasıdır. Ne yazık ki, dijitalin cazibesi, insanı insandan uzaklaştırıyor.
Bir zamanlar dostlukların tandır başında kurulduğu, mahallenin ortak çay bardağında demlendiği Urfa… Şimdi bir ekrana hapsolmuş; ne selam var, ne merhaba. Elin parmağı ekran kaydırırken, yüreğin kimseye değmiyor. Çünkü artık insan, insanla değil; ekranla temas ediyor.
Modern çağın garip bir çelişkisi var: Sosyal medya kullanımı arttıkça insanlar “sosyal”leşmedi, tam aksine daha çok yalnızlaştı. Çünkü insanlar artık yaşamıyor, sadece paylaşıyor. Sabah kahvaltısı, öğlen trafiği, akşam manzarası… Her an, herkes için… Ama hiç kimseyle, gerçekten birlikte yaşanmadan.
Urfa’da da manzara farklı değil. Eskiden Urfa’da sıra gecesi demek sadece müzik değildi. Haftada bir toplanan insanlar, şehrin ve ülkenin âli menfaatlerini konuşur, fikir üretir, birbirine muhalif düşünceleri yüksek sesle tartışmaktan çekinmezdi. O meclislerde düşünce özgürdü; söz açıktı, fikirler cesurdu. Tartışmaların ardından sazlar çalınır, türküler söylenir, çiğ köfte yoğrulurdu. Sıra geceleri, Urfa’nın sadece müziğini değil, vicdanını, aklını ve toplumsal irfanını da temsil ederdi.
Bugün ise sosyal medya, bu kültürün ruhunu örseleyen bir mecra haline geldi. Artık insanlar yüz yüze bir fikri tartışmaktan uzak. Gerçek hayatta birbirine selam vermeyenler, sosyal medyada fake hesaplarla birbirlerine çamur atıyor, hatta tehdit bile ediyorlar. Eleştiriler artık şeffaf değil, niyetler kirli, hesaplar sahte.
Bir zamanlar Urfa’da insanlar gazetelerde, dergilerde ya da köşe yazılarında eleştirilerini doğrudan dile getirirdi. Belediye başkanından milletvekiline, valisinden siyasetçisine kadar herkes açık eleştiriye muhatap olurdu. Ama şimdi sosyal medya, sahte isimlerin arkasına saklanan bir linç alanına dönüştü. Eleştirinin yüzü yok, çünkü cesaretin sesi kısık.
İktidar yanlısı da, muhalifi de artık doğrudan konuşmak yerine; sahte hesaplarla karalama yarışına giriyor. Bu da toplumu değil, kutuplaşmayı besliyor. Oysa eleştiri yüz yüze olmalı, doğrudan ve dürüst olmalı. Doğruysa kabul görür, yanlışsa muhatabı cevap hakkını kullanır. İşte o zaman demokrasi işler.
Ama sosyal medya artık ne fikir üretme alanı ne de sağlıklı tartışma zemini. İnsanlar okumaktan uzaklaştı, satırlardan kaçtı. Bilgi yerine başlık, anlam yerine etiket konuşuyor. Küçük kesilmiş videolarla, abartılmış görsellerle zihinler şekilleniyor. Yalan kolay yayılıyor; çünkü doğrular uzun ve zahmetli.
Artık şunu açıkça görmeliyiz: Sosyal medya, hayatın tamamı değildir; sadece vitrini olabilir. Orada bir şeyleri paylaşmak, hayatı gerçekten yaşamak anlamına gelmez. Zira sosyal medyada her şeyini sergileyen bir insan, zamanla kendisinde saklayacak bir şey kalmamış, hatta düşünsel olarak da üretemeyen birine dönüşür. İnsan, tükettikçe tükenir; paylaşmanın ölçüsünü yitirince de iç dünyası sessizliğe gömülür.
Urfa gibi duygunun, hatıranın, birlikteliğin şehri bile bu dijital yalnızlığa teslim oluyorsa, burada düşünmemiz gereken büyük bir mesele var demektir. Biz ekranlara bu kadar bağlandıkça, birbirimize o kadar uzaklaşıyoruz.
Ve en acısı da şu: Gerçek dostluklar, gerçek anılar artık sadece “anlık hikâyelerde” yaşayıp siliniyor.
⸻
Her zaman olduğu gibi bu yazımda da sizlere, yine bir şeyler vermeye çalıştım. Umarım mesajı verebilmişizdir.
Hayatı, doğruları, Urfa’yı ve insanlığı yürekten seven herkese saygıyla.
Yorumlar
Kalan Karakter: