2020 yılını iyisi ve daha fazla kötüsüyle geride bıraktık.
Doğal afetler, şehitler, kur fırlamaları, ekonomik buhranlar,kadın cinayetleri, pandemi derken sağ kalanlar bir nevi bir yarıştan geçtiler.
Bu süreçte ölen tüm vatandaşlarımıza ve yakınlarına bu yazım vesilesi ile baş sağlığı diliyorum.
Yıllar geçiyor; hayat tarzımız yılllar geçtikte değişiyor, kültürel değerlerimiz kayboluyor, örf ve adetlerimiz yok oluyor; kısacası dünya değişiyor.
Fakat..
Yıllar geçtikçe değişmeyen tek şey nedir biliyor musunuz?
Şanlıurfa’lılar!
Yedisinde neyse yetmişinde de odur Urfa’lılar.
Sanki dededen babaya, babadan oğula geçiyor.
Uluslar arası arenada boy gösteren, tanınan, ulusal arena da saygı gösterilen isimler; bu memlekete hiçbir zaman yaranamadılar.
Ne yaşarken yaşattık, ne de öldükten sonra.
Urfa’ya katma değeri ne olduğu belirsiz isimlere anma günü yaparken, isimlerini sokaklara, parklara verirken, asıl değerlerimizi yabana attık.
Paris’te bir parkta ismi yaşatılan Yılmaz Güney’in, memleketi Urfa’da unutulması, yaşatılmaması bunun en büyük örneklerinden.
Dün yılbaşı programlarını gezerken, ‘İbo Show’ adlı programa denk geldim ve Şafak Sezer kendisine, ‘Ibrahim abi senin akıttığın göz yaşların Urfa’ya su olur’ dedi.
Cümle basit ama bana göre oldukça derindi.
İyisi kötüsü, yaşam tarzı, özel hayatı bizi ilgilendirmez ama Urfa’ya olan eğitim desteği, okul yaptırması, binlerce kişinin ekmek yediği ‘Sıra Geceleri’nin reklamını en iyi şekilde yaparak yine yüz binlerce yerli yabancı turisti Urfa’ya kazandırmada büyük emeği olan bu sanatçımıza biz ne yaptık?
Tatlıses vurulduğunda yeteri derecede sahip çıkıp, moral ve motivasyon olarak ona ne kattık.
Bizler insanlara objektif bakamıyoruz, bu bakış açısını hiçbir zaman yakalayamıyoruz.
Sayın Necmettin Cevheri..
5000 kişiye ekmek kapısı açan, bazı bölgelerin sulamaya kavuşmasında büyük emeği olan, saygınlığını tüm Türkiye’ye kabul ettirmiş bu isme bugün biz ne yapıyoruz?
Sayın İbrahim Halil Çelik.
Uluslar arası tanınırlığa sahip yaşayan bir değerimiz. Geçmişinde almış olduğu görevlerde varını yoğunu toplumsal hizmetlere odaklamış bu değerimize şu an bizler yeteri derecede sahip çıkabiliyor muyuz? Baktığımızda, hiçbir siyasi temsil yeteneği olmayan; hak etmediği halde o koltuklarda oturan birçok isim şu an bizleri siyasi olarak temsil ediyor ya da ettiriliyor. Geçmişte onca hizmeti sağlayan, bizleri en iyi şekilde hali hazırda en iyi şekilde temsil edecek bu ismi neden aktif siyasete katmıyoruz? Korkumuz, endişemiz neden?
Bir toplumun tercihleri, yaşam biçimlerini belirler. Eden de onlardır bulan da.
Diyeceğim odur ki; Biz sanki bazı şeyleri HAK EDİYORUZ... Bu anlayış değişmedikçe göz yaşları su da olur sel de..
Sonunda, BOĞULMAYALIM DA...