Üzülerek belirtmem gerekir ki, bir kez daha kadın cinayetleri gündemin ilk sırasındaki yerini aldı. Aldı almasına ama hepimiz de çok iyi biliyoruz ki, son yıllarda kadın cinayetlerinde çok büyük bir artış var. Fakat buna rağmen ne gerekli önlemler alınıyor, ne gerekli araştırmalar yapılıyor, ne de toplum bu konuda bilinçlendiriliyor. Her kadın cinayetinden sonra bir süre konuşuyor tartışıyor ve unutup gidiyoruz.
Evet, kadına yönelik şiddet hiçbir zaman bitmedi, bitmiyor. Bu sadece geri kalmış ve ataerkil toplumların sorunu da değil. Maalesef gelişmiş toplumlarda da kadına yönelik her türlü şiddet ve kadın cinayetleri oldu, olmaya da devam ediyor. Biz hukukçular, neredeyse her gün adliye koridorlarında kadına yönelik çeşitli şiddet olaylarına üzülerek şahitlik ediyoruz.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, kadınlara yönelik şiddet ve cinayetlere dikkat çekmek ve engellemek amacıyla 1999 yılında 25 Kasım gününü “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan etti.
Bu günün 25 Kasım olarak belirlenmesinin nedeni, 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti'ndeki bir olaydan kaynaklanmaktadır. Ülkeyi diktatörlükle yöneten Rafael Trujillo’ya karşıtlığıyla bilinen MirabalKardeşler adlı üç kız kardeş, Trujillo'nun; "Ülkede iki tehlike var; Kilise ve Mirabal Kardeşler" şeklinde yaptığı açıklamadan günler sonra boğazlanıp dövülerek vahşice katledilmelerinden kaynaklanmaktadır.
Geçtiğimiz gün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de “Kadına Şiddete Karşı Komisyon” kuruldu ve bu komisyonun başına AK Parti İstanbul Milletvekili Doç. Dr. Mustafa Hulki Cevizoğlu getirildi.
Bu duruma DEM Parti Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, “Keşke kadınlarla ilgili komisyonun başkanı bir kadın olsaydı” diyerek temennisini dile getirirken, MHP’liler, “İlla kadın başkan mı olmalı?”, AK Parti’liler ise, “Erkeklere haksızlık olmasın sözleri” ile karşılık verdi. Bu bile kadınlara bakış açısını ortaya koymaya yetiyor.
“Kadın cinayetleri" ile "Kadınların şüpheli ölümlerine" ilişkin raporlar hazırlayan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre, Türkiye'de 2017 ile 2023 yılları arasında "Şüpheli kadın ölümleri" yüzde 82 artış gösterdi. Bu artış gerçekten çok korkunç ve önüne geçilmeli.
Platformun verilerine göre, Türkiye'de 2010 yılı ile 2024 yılının Ekim ayı arasında erkekler tarafından gerçekleştirilmiş 4 bin 255 kadın cinayeti tespit edilmiş.
Platform, son 7 yılda bin 441'i şüpheli olmak üzere ve 2010'dan bu yana gerçekleştirilen kadın cinayetleri ile birlikte toplamda 5 bin 696 kadın hayatını kaybetti. 2024 yılının başından Ekim ayına kadar 296 kadın cinayeti işlenirken, bu 10 aylık süreçte ise toplamda 184 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Son 14 senede en fazla kadın cinayeti 2017 yılında yaşanırken, o yıl içerisinde 408 kadın cinayete kurban gitti.
En düşük kadın cinayetinin gerçekleştiği yıl ise 2011 yılı olarak kayıtlara geçti. Türkiye'nin daha öncesinde taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi'nin imzalandığı bu yılda 121 kadın cinayeti gerçekleşti.
Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılmasından dolayı "İstanbul Sözleşmesi" olarak bilinen "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi"nin ilk imzacısı Türkiye olmuştu. Aynı zamanda bu sözleşmeyi parlamentosunda onaylayan ilk ülke olan Türkiye, Temmuz 2021'de sözleşmeden çekildiğini açıklamıştı.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu; şüpheli kadın ölümlerinin artmasının sebebinin etkin soruşturma yürütülmemesinden kaynaklandığını öne sürüyor.
Platform; "2010 yılından itibaren kadın cinayetinin ne olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Hatırlarsanız bu hep “Aşk cinayeti”, “Töre cinayeti”, “Kıskançlık cinayeti” diye anlatılıyordu. Şüpheli kadın ölümlerinde aslında en çok öne çıkan şey, kadınların yüksekten düşerek öldürüldüğünü yani atılarak öldürüldüğünü görüyoruz. Kadınların bir denge sorunu yok. Burada sorun, kadınlar yüksekten düştüklerinde örneğin (İntihar) denilerek dosyaların daha ilk başta kapatılıyor. Yani erkek egemen sistem cinayetlerin üstünü örtüyor” iddiasında bulunuyor.
Geçmiş yıllarda bölgemizde çok fazla “Töre cinayeti” işleniyordu. Hatta öyle hunharca yöntemlerle cinayetler işleniyordu ki, akıllara zarar. Şimdi ise, kadına yönelik şiddet, bölgemizde kendisini farklı şekillerde gösteriyor. Bunu Şanlıurfa Barosu olarak da görüyor, takip ediyor ve müdahil oluyoruz. Kadınlara adli yardımda bulunuyoruz.
Evet, hangi ifadeyi kullanmak gerekiyor, hangi ifade uygun düşüyor bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey var ise, biran önce kadın cinayetlerini en aza, mümkünse sıfıra düşürmemiz gerekiyor. Bunun içinde hepimiz temelden bilinçlenmeliyiz. Kadına şiddete ve cinayetlerine “Dur” demeliyiz.