Araştırmanın baş yazarı Dr. Dalton, “Mezar yolları, o zamanların ana otoyol ağlarıydı ve 4.500 yıl önce Arap Yarımadası’nda yaşayan halkların birbirine sosyal ve ekonomik olarak daha önce düşündüğümüzden çok daha bağlı olduğunu gösteriyor” dedi. Ekip, mezar yollarını bulmak ve analiz etmek için uydu görüntüleri, helikopter tabanlı hava fotoğrafçılığı, zemin araştırması ve kazıları kullandı.
Araştırmacılar 160.000 kilometrekarelik bir alandaki yolların konumunu belirledi ve 17.800’den fazla sallantılı küpe benzeri mezar buldu ve bunların yaklaşık 11.000’i mezar yollarının bir parçasını oluşturuyordu. Bu yollardaki mezar anıtlarının en yoğun olduğu yerler, kalıcı su kaynaklarının yakınında bulundu ve yolların yönü, insanların onları Hayber, Al Ula ve Teyma da dahil olmak üzere büyük vahalar arasında seyahat etmek için kullandığını gösteriyor.
Daha küçük yollar, vahaları çevreliyor. Bu da yağmur dönemlerinde hayvan sürülerini yakındaki meralara taşımak için kullanıldığını düşündürüyor. Amr Al-Madani,“Doğayla uyum içinde yaşadılar, atalarını onurlandırdılar ve daha geniş dünyaya ulaştılar.
Araştırmacı ve tarihçi Dr. Eid Al-Yahya, Hayber’de Harat Al-Nar (Ateş Tarlası) olarak bilinen mezarların ve diğer mezarların farklı kentsel desenler olarak kabul edildiğini söyledi. “100’den fazla desen var ve her birinin kendine özgü bir mimari şekli var. Mezarların tamamında çömelme veya ‘fetüs’ pozisyonunda dinlenmeye yatırılan insanlar var. Google’ın yardımıyla ve uzman bir bilim ekibi aracılığıyla bir milyondan fazla mezarı tespit edebildik.” diyor.
Bu dönemin zamanlaması ile ilgili olarak Dr. Al-Yahya, “Bu mezarlar Arap Yarımadası’nın çok verimli olduğu ve savan ormanlarına benzediği zamanlarda yapılmıştır.Refah içinde yaşayan insanlar tarafından inşa edilen yapıları sembolize ediyorlar. Çorak bir çölde yaşamadılar; yoksa bu, karmaşık ve hassas mühendislik yöntemleriyle mezar inşa etmelerini engellerdi.
Devasa mezarların gökyüzünü işaret ettiğini ve Mezopotamya ve Nil medeniyetleri için önemli bir sembol haline geldiğini kaydederek, bunların kadim bir görsel ve göksel boyuta sahip halkların medeniyeti olduğunu vurguladı.
Alman Max Planck Enstitüsü’nün araştırmalarına göre Arap Yarımadası’ndaki savan döneminin son yıllarının 6500 yıl öncesine dayandığını açıkladı. Arap Yarımadası bir çöl haline geldiğinde, halkı nehirlerin olduğu topraklara taşındı ve mezarların çoğunda bulunan çivi yazısı da dahil olmak üzere kültürlerini de aktardı.
Al-Yahya, Nil mezarlarından farklı olarak, bu antik mezarların büyük bir bölümünün antik çağda kazıya maruz kaldığını söyledi. Nil mezarları, kral mezarlarını görülmemesi için yeraltında saklamakla ünlüydü. Buradaysa çivi yazılı mezarlar görülebiliyordu ve dağların yukarısına inşa edilmişlerdi, burada eşyaları ve silahları ölülerle birlikte gömülüydü.
Çalışma, mezarların dünyadaki en eski mimari türlerden bazıları olduğunu kanıtlıyor: Öyleki 8.000 yıllık piramitlerden daha eskiler. Al-Yahya, bu mezarlardan bazılarının Orta Taş Devri’ne tarihlenebileceğini ve daha da eskiye ait mezarlar bulabileceklerini tahmin ediyor.
Dr. Dalton, “Bu vahalar, özellikle Hayber, dünya çapında bilinen en yoğun mezar anıtlarından bazılarını sergiliyor. Etraflarında inşa edilen çok sayıda Bronz Çağı mezarı, popülasyonların bu zamanda bu elverişli yerlere daha kalıcı olarak yerleşmeye başladığını gösteriyor.” dedi. Bu bölgelerden çıkan arkeolojik buluntular, Orta Doğu’nun erken tarihine dair anlayışımızı derinden değiştirme potansiyeline sahiptir.
Kaynak: bizsiziz.com
Araştırmacılar 160.000 kilometrekarelik bir alandaki yolların konumunu belirledi ve 17.800’den fazla sallantılı küpe benzeri mezar buldu ve bunların yaklaşık 11.000’i mezar yollarının bir parçasını oluşturuyordu. Bu yollardaki mezar anıtlarının en yoğun olduğu yerler, kalıcı su kaynaklarının yakınında bulundu ve yolların yönü, insanların onları Hayber, Al Ula ve Teyma da dahil olmak üzere büyük vahalar arasında seyahat etmek için kullandığını gösteriyor.
Daha küçük yollar, vahaları çevreliyor. Bu da yağmur dönemlerinde hayvan sürülerini yakındaki meralara taşımak için kullanıldığını düşündürüyor. Amr Al-Madani,“Doğayla uyum içinde yaşadılar, atalarını onurlandırdılar ve daha geniş dünyaya ulaştılar.
Araştırmacı ve tarihçi Dr. Eid Al-Yahya, Hayber’de Harat Al-Nar (Ateş Tarlası) olarak bilinen mezarların ve diğer mezarların farklı kentsel desenler olarak kabul edildiğini söyledi. “100’den fazla desen var ve her birinin kendine özgü bir mimari şekli var. Mezarların tamamında çömelme veya ‘fetüs’ pozisyonunda dinlenmeye yatırılan insanlar var. Google’ın yardımıyla ve uzman bir bilim ekibi aracılığıyla bir milyondan fazla mezarı tespit edebildik.” diyor.
Bu dönemin zamanlaması ile ilgili olarak Dr. Al-Yahya, “Bu mezarlar Arap Yarımadası’nın çok verimli olduğu ve savan ormanlarına benzediği zamanlarda yapılmıştır.Refah içinde yaşayan insanlar tarafından inşa edilen yapıları sembolize ediyorlar. Çorak bir çölde yaşamadılar; yoksa bu, karmaşık ve hassas mühendislik yöntemleriyle mezar inşa etmelerini engellerdi.
Devasa mezarların gökyüzünü işaret ettiğini ve Mezopotamya ve Nil medeniyetleri için önemli bir sembol haline geldiğini kaydederek, bunların kadim bir görsel ve göksel boyuta sahip halkların medeniyeti olduğunu vurguladı.
Alman Max Planck Enstitüsü’nün araştırmalarına göre Arap Yarımadası’ndaki savan döneminin son yıllarının 6500 yıl öncesine dayandığını açıkladı. Arap Yarımadası bir çöl haline geldiğinde, halkı nehirlerin olduğu topraklara taşındı ve mezarların çoğunda bulunan çivi yazısı da dahil olmak üzere kültürlerini de aktardı.
Al-Yahya, Nil mezarlarından farklı olarak, bu antik mezarların büyük bir bölümünün antik çağda kazıya maruz kaldığını söyledi. Nil mezarları, kral mezarlarını görülmemesi için yeraltında saklamakla ünlüydü. Buradaysa çivi yazılı mezarlar görülebiliyordu ve dağların yukarısına inşa edilmişlerdi, burada eşyaları ve silahları ölülerle birlikte gömülüydü.
Çalışma, mezarların dünyadaki en eski mimari türlerden bazıları olduğunu kanıtlıyor: Öyleki 8.000 yıllık piramitlerden daha eskiler. Al-Yahya, bu mezarlardan bazılarının Orta Taş Devri’ne tarihlenebileceğini ve daha da eskiye ait mezarlar bulabileceklerini tahmin ediyor.
Dr. Dalton, “Bu vahalar, özellikle Hayber, dünya çapında bilinen en yoğun mezar anıtlarından bazılarını sergiliyor. Etraflarında inşa edilen çok sayıda Bronz Çağı mezarı, popülasyonların bu zamanda bu elverişli yerlere daha kalıcı olarak yerleşmeye başladığını gösteriyor.” dedi. Bu bölgelerden çıkan arkeolojik buluntular, Orta Doğu’nun erken tarihine dair anlayışımızı derinden değiştirme potansiyeline sahiptir.
Kaynak: bizsiziz.com